Mersin Büyükşehir Belediyesi Basın- Yayın Daire Başkanı Vahap Şehitoğlu, Devrimci Karargah örgütü soruşturmasında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, 30 yıl önce Mersin Emniyet Müdürlüğü'nde Siyasi Şube Müdür Yardımcısı görevindeyken, örgüt üyeliği suçlamasıyla günlerce işkence gördüğünü iddia etti.
Ali ŞEN- Mustafa İNSAN/MERSİN, (DHA)
1980 yılında Demokrat gazetesinin muhabirliğini yaptığını ve Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisi 25 yaşındaki Ali Uygur'un işkenceyle öldürüldüğünü ilişkin haberler yaptığını belirten Vahap Şehitoğlu, bu nedenle hedef haline geldiğini ileri sürdü.
Vahap Şehitoğlu, 12 Eylül darbesinden sonra örgüt mensubu suçlamasıyla gözaltına aldığını belirterek o dönem Mersin'de görev yapan Hanefi Avcı'nın ekibinden gördüğü işkencelerle ilgili şunları söyledi:
"Mersin'de gözaltına alındım. Polis otosuna binmek istemeyip, direnince parmaklarımı kırdılar. Önce 2'nci Şube'ye götürüldüm, orada tanınmayacak hale geldim. Sonra, Hanefi Avcı'nın önderliğindeki ekibe verildim. Beni, Ali Uygur'un işkence gördüğü hücreye attılar. İçeride işkenceden çok kötü hale gelen insanlara ve inleyen insanlara tanık oldum. Parmağım alçıya alındı. Sonra beni spor salonuna götürdüler. Orada en az 150- 200 kişi vardı. Hepsi benim bağırmalarına şahit oldu. Her türlü işkence vardı. Falakasından, asmasına, elektriğe kadar her şeyi verdiler. Ertesi gün babama, 'Senin oğlun işkencede öldü' demişler. Babam da kalp krizi geçirip ölmüş. Onun öldüğünü bir yıl sonra hapishanede öğrendim. 18 ay hapis yatıp beraat ettim. Bana yapılan işkenceleri ise mahkemelerde anlattık ama hiç bir sonuç çıkmladı. Hanefi Avcı ve arkadaşlarını hiç affetmiyorum. Hanefi Avcı, işkence operasyonlarının başındaki isimdir. İşkence yapmak ile yaptırmak arasında bir fark yok."
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
‘Köy yollarını asfaltlayacağız’ diye getirilen malzeme, köylüler referandumda hayır oyu verince geri götürüldü. CHP ve MHP konuyu İl Genel Meclisi’ne taşıdı.>
ABİDİN YAĞMUR-Ö.SERDAR KOCAPINAR / Mersin İmece
Referandumdan önce getirilen asfalt malzemesi, ‘hayır’ oyu çıkınca geri götürüldü.
Mersin İl Özel İdaresi, Mut ilçesindeki 7 köyün yollarına asfalt yama yapılması işini referandumdan önce programa aldı. Hazırlıklar yapıldı, malzemeler çalışma alanlarına götürüldü. Ancak referandumda 7 köyde hayır oyları fazla çıkınca köy yolları asfaltlanmadı ve asfalt malzemeleri Mut’taki şantiyeye geri götürüldü. MHP’li ve CHP’li İl Genel Meclisi üyeleri, “İl Özel İdaresi’nin hizmetleri, referandum sürecinde şantaj aracı olarak kullanıldı” iddiasında bulundu. Referandum öncesinde, İlçe Özel İdare Müdürlüklerinin köylüleri ‘hayır oyu kullanmayın’ diyerek tehdit ettikleri de dile getirilen iddialar arasında yer alıyor.
12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliği referandumunda hayır oyu kullanan köylerin cezalandırıldığı, referandum öncesinde köy muhtarlarının tehdit edildiği iddiaları Mersin İl Genel Meclisi’nin de gündemine geldi.
MHP ve CHP gruplarının sert tepkisine neden olan gelişmeler, Mut’a bağlı İbrahimli, Elmapınarı, Kavaközü, Çivi, Güme, Ballı ve Demirkapı köylerinin bağlantı yollarının asfaltlanması işinin ertelenmesiyle ortaya çıktı. Söz konusu köylerin muhtarları, referanduma kısa zaman kala, yolların asfaltlanması işinin programa alındığı, asfalt malzemesinin 7 köyün buluşma noktası olan Dağpazarı mevkiine getirildiği, referandumda bu köylerde hayır oylarının fazla çıkması üzerine işin ertelendiği ve malzemenin Mut’taki şantiyeye geri taşındığı bilgisini İl Genel Meclisi üyelerine ilettiler.
MHP’nin İl Genel Meclisi Grup Başkanvekili Fahrettin Kılınç, köylülerin bu iddiasını son meclis toplantısında gündeme getirince İl Özel İdaresi yetkililerinden “Kış şartları nedeniyle iş yarım bırakıldı ve malzeme şantiyeye taşındı” savunması geldi.
Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Fahrettin Kılınç, “Köy muhtarları konuyu bize bildirdiler. Muhtarların anlattığına göre bazı yetkiler, ‘hizmetin yapılmasını istiyorsanız, referandumda oyunuz evet olsun demiş. Bölgede genel olarak hayır oyunun çıkmasının ardından asfalt yaması için getirilen malzeme kaldırılarak Mut’a geri götürülmüş. Şimdi bölgede yaşayanlar, yapılan hizmetlerin şantaj unsuru olarak kullanıldığını savunuyor” dedi.
Siyasi otoritenin referandum sürecinde, ülke genelinde olduğu gibi Mersin’de de verilen hizmeti referandum şantajı olarak kullandığını kaydeden Kılınç, “İktidar hizmetleri şantaj aracı olarak kullanmamalıdır. Hizmet siyasete alet edilmemelidir. Verilen hizmet, vatandaşın yaşam standartlarını yükseltilmek için olmalıdır. Siyasi ranta dönüştürülmemelidir. Kamu yöneticileri bu konuda hassasiyet göstermeliler. Devlet için yapılan işlerde kamu yararı düşünülmesi ve siyasete alet edilmemesine özen göstermelidir” diye konuştu.
CHP’li İl Genel Meclisi üyesi Ali Erdinç de, Mut’ta yaşanan olaya benzer çok sayıda olay yaşandığını ileri sürdü.
“AKP kırsal kesimdeki oylarını ya vaatlerle ya da bu tür şantajlarla artırdı” diyen Erdinç, kendilerine çok sayıda köy muhtarından şikâyet geldiğini söyledi.
Referandumda hayır oyu veren bir köyün, 2 kilometrelik stabilize yolunun bakım işinin programa alındığını ancak görevli personelin “Yolu yapacağız ama mazotumuz yoktur. Mazot alırsanız yapalım” dediğini köy muhtarı aracılığıyla öğrendiğini söyleyen Erdinç, “Köylerden biri iş makinesi istediği zaman, o köye iş makinesi gönderilir. Ama referandumdan sonraki süreçte, hangi köye ne yapılacağına AKP’li meclis üyeleri karar verir oldu. Hayır oyu kullanmış bir köye iş makinesi gidiyor, AKP’li meclis üyesi personeli arıyor, işi yarım bıraktırıyor. Bunları muhtarlardan duyuyoruz. Bir ilçenin Özel İdare Müdürü, özel bir sohbet sırasında tehdit ve vaat uygulamasını bize itiraf etti. CHP grubu olarak bu olayların peşini bırakmayacağız” şeklinde konuştu.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaklaşık 6 ay önce yaptığı "Türkiye başkanlık sistemine geçebilir" şeklindeki açıklamalarının yankıları sürüyor…
Necdet TAŞ / Özgür Haber
Mersin Üniversitesi (MEÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. İhsan Kamalak, başkanlık sisteminin Türkiye’de uygulanması durumunda diktatörlüğü de beraberinde getireceğini öne sürdü.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE UYMAZ”
Referandum sonrası yeni anayasayla birlikte, parlamenter sistemin yerini başkanlık sisteminin alacağı yönündeki tartışmalar bitmek bilmiyor. Bu yüzden Mersin Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası “Başkanlık sistemi nedir? Türkiye’ye uyar mı? adlı bir konferans düzenleyerek bu konuda katılımcıları bilgilendirdi. Konferansta başkanlık sistemini masaya yatırarak önemli tespitlerde bulanan Yrd. Doç. Dr. İhsan Kamalak; bu sistemin, Türkiye’ye istikrar getirebilecek gibi görünmediğini, başkanın ve yasama organının ayrı ayrı halk tarafından seçilmesiyle ikisi arasında çatışmaların ve kilitlenmelerin çıkma olasılığının yüksek olduğuna dikkat çekti. ABD siyasal sisteminin özellikleri ile tamamen zıt olan Türk siyasal sistemine başkanlık sisteminin uymayacağını ve bunun diktatörlüğü kadar uzanacağını savunan Kamalak, başkanlık sisteminin Türkiye’de otoriterliğe yol açma potansiyeli de taşıdığı uyarısı yaptı.
-------------------
Başkanlık sistemi diktatörlük getirir
Mersin Üniversitesi (MEÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. İhsan Kamalak, başkanlık sisteminin Türkiye’de uygulanması durumunda diktatörlüğü beraberinde getireceğini ileri sürdü.
Mersin Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası (SMMMO) tarafından “Başkanlık Sistemi Nedir? Türkiye'ye uyar mı?” adlı bir konferans gerçekleştirildi. Oda binasındaki konferans salonunda MEÜ İİBF Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Yard. Doç Dr. İhsan Kamalak'ın verdiği konferansa oda başkanı Dursun Göktaş’ın yanı sıra CHP Mersin İl Başkanı Yılmaz Şanlı ile çok sayıda davetli katıldı.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE ZARAR VERİR”
Konferansın açılış konuşmasını yapan Göktaş, demokrasi kültürünün yeterince geliştirilmediği bir ortamda başkanlık sisteminin Türkiye’ye zarar vereceğini öne sürdü. Göktaş, Türkiye gibi üniter devletlerde ve köklü demokrasi geleneği bulunmayan ülkelerde başkanlık sistemi uygulamasının gerçek anlamda diktatörlük riski taşıdığını savundu. Göktaş, Başkanlık sisteminin bir yürütme erkinin yasama organından bağımsız bir şekilde yönetimde bulunduğu hükümet sistemi olduğunu ve başkanlık sisteminde yasamanın yürütmeyi fesih etme yetkisinin olmadığına değindi. ABD dışında sistemin başarıyla uygulandığı hiçbir ülke olmadığını dile getiren Göktaş, “ABD’de bu sistemin işlevsel olarak uygulanmasının nedeni ise ABD’nin özel bir konuma sahip olmasıdır. ABD’de başkanlık yetkilerini frenleyen sistemler kurulmuştur. Güney Amerika’da başkanlık sistemi darbelere yol açmıştır. Demokrasinin ve medeniyetin beşiği olarak kabul edilen Avrupa’daki ülkelerin ise yüzde 90’ında parlamenter sistem vardır. Fransa’da yarı başkanlık sistemine neden geçmeyi düşünmüyor? Çünkü seçimle gelen başkan kral gibidir” dedi.
“TÜRKİYE’DEKİ SİYASETÇİLER TOPLUMDAN KOPUK SİYASET YAPIYORLAR”
Başkanlık sisteminin, bir hükümet biçimi olduğunu devlet biçimi olmadığını ifade eden Kamalak, bu sisteminin, siyasal yürütmenin tek kişiden oluştuğu, tek kişinin bütün siyasal yürütme gücüne sahip olduğu, bu tek kişinin doğrudan halk tarafından seçildiği, başkanın yasama organı tarafından görevden alınamadığı bir hükümet sistemi olduğunu belirtti. Türkiye'de toplumdan kopuk, siyasi oy, rant ve iktidar maksimizasyonu temelinde oynanan siyaset oyununda, siyasi aktörlerin siyaseti, toplumsal sorunlara çözüm bulma temelinde göremediklerini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kamalak; siyasetin, ister iktidar, isterse muhalefet partileri, için siyaset yapma zihniyeti ve pratiği, kendi partilerini ve parti sistemini denetleyerek, siyasi alan içinde kendi siyasi etki kapasitelerini arttırmaya çalışarak ve toplum içinde korkulardan ve endişeler yayarak, kendileri ve partileri için 'ekonomik rant, siyasi nema, oy ve güç artırımı oyunu olduğunu belirtti. Demokrasiye siyasi ve normatif bağlılıkları olmayan bu aktörlerin elinde demokrasinin işlevsizleştiğini ve siyasi aktörlerin kendi çıkarlarını arttırmada kullandıkları bir araca dönüştürüldüğünü ifade ederek, “Bu toplumdan kopuk ve toplumsal sorunlara çözüm aramayan siyasi partilerin ve aktörlerin siyaset yapma anlayışları nedeniyle işlevsizleştirdikleri siyasi rejim, Türkiye'nin bugün yüz yüze bulunduğu yoksulluk ve işsizlik sorunları, siyasi korkutmalar ve cinayetler, kimlik-temelli çatışmalar ve cumhurbaşkanlığı seçiminin rejim krizine dönüştürülmesi gibi siyasi istikrarsızlıklar ve ekonomik büyümeyi insani kalkınma temelinde sürdürülebilir kılma temelinde ortaya çıkan ekonomik ve sosyal adalet sorunları, vb. reel sorunlarının temel nedenidir. Eğer böyleyse yapılması gereken, siyasal sistemde değişiklik ve başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemine geçiş değil, ilk ve her şeyden önce Türkiye'de siyaset yapma anlayış ve pratiğini değiştirmek ve bu yolla parlamenter demokratik sistemin işlevsel, toplumsal yaşamda derinleşmiş ve yerleşmiş ve yönetebilen olmasını sağlamaktır” diye konuştu.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ, ABD’YE UYAN BİR SİYASAL SİSTEMDİR”
Dünyada sisteminin başarıyla uygulandığı tek ülkenin ABD olduğunu ifade eden Kamalak, ABD'de başkanlık sistemine işlerlik kazandıran siyasal sistemin diğer birçok özelliğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “ABD başkanlık sistemine işlerlik kazandıran birçok özellik vardır, bunlar; siyasal partilerin disiplinsiz bir yapıda işlemeleri ve parti sistemine, ideolojik olarak birbirine çok yakın iki merkez partisinin, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti, egemen olmasıdır. Merkez partilerinin egemenliği, siyasal sistem içinde çatışmaların-kutuplaşmaların, göreceli olarak olmadığı anlamına gelmektedir. ABD'de seçimlere katılım oranının düşük olmasının da, Kongre'de blok halinde parçalılığın-kutuplaşmanın oluşmasını engelleyici bir etken olduğu ileri sürülebilir. Seçime katılmayanlar, parçalanmışlığın siyasal tabanı olabilecek olan sosyal kesimler olduğu varsayılabilir. Bu özellikler, başkanlık sisteminin diğer ülkelerde yaşadığı başkanlar ile yasama organları arasındaki çatışmaların-tıkanmaların ortaya çıkmamasındaki etkenlerdir. Ayrıca, ABD'nin federal yapısı, siyasal gücün federal devlet ile federe devletler (eyaletler) arasında dağıttığından (siyasal gücün bu çerçevede dağıtılmasında yerel yönetimler de göz önünde bulundurulmalıdır), başkana kalan güç/yetki sınırlıdır. Bütün bunlar, başkanın otoriter eğilimlere yönelmesini de önlemektedir.” Hükümet sistemlerinin bu işleyiş biçimlerinin sadece yazılı yasaların getirdiği kurallara bağlı olmadığını ifade eden Kamalak, hükümet sistemlerini açıklarken, siyasal kültür, siyasal parti yapısı ve parti sistemi ile toplumsal yapıya da bakmamız gerektiğini belirterek, Başkanlık sisteminin Türkiye'de ne gibi sonuçlar doğuracağını tartışırken, Türk siyasal kültürü, partilerin yapısı, parti sistemi ile hukuk devletinin gelişmişlik düzeyinin göz önüne alınması gerektiğini söyledi. Türkiye'de 1960'ların ortasında sosyo-ekonomik yapının değişmesiyle başlayan süreçte, parti sisteminin parçalı ve kutuplu özellikler gösterdiğini ifade eden Kamalak, bu parçalı-kutuplu yapının, seçim sistemindeki oldukça kısıtlayıcı hükümlere rağmen devam ettiğini belirterek, “Ayrıca, seçmen akışkanlığı yüksek (kurumsallaşmadan oldukça uzak olduğunun göstergesi), parti aidiyeti zayıf ve güçlü lider etrafında giderek zayıflayan parti örgüt yapısı gibi özellikler de taşımaktadır. Yukarıda aktarılan ABD siyasal sisteminin özellikleri ile zıt olan Türk siyasal sisteminin bu özellikleri, başkanlık sisteminin Türkiye'de uygulanabilirliğini ortadan kaldıracağı gibi, liderlerin aşırı güçlendirilmesi dolayısıyla otoriter rejimlere ortam hazırlama, yasama-yürütme arasında çatışma-tıkanma, ve toplumdaki parçalı-kutuplu özellikleri daha da derinleştirme gibi üç sorun yumağıyla bizleri karşı karşıya bırakma gizilgücünü taşımaktadır” dedi.
“OTORİTER REJİM POTANSİYELİ”
Türkiye'de parti liderlerinin aşırı güçlü olmasının dolayısıyla başkanlık sisteminin otoriter yönetimlere ortam hazırlama potansiyeli taşıdığına dikkat çeken Kamalak, bunun iki gerekçesi olduğunu belirterek, “Birincisi, başkanlık sisteminde yürütmenin tek kişi, başkan, üzerine kurulmasıdır; ikincisi ise mevcut parlamenter sistemde hükümetin yanında tarafsız olan cumhurbaşkanının olmamasıdır” ifadelerini kullandı. Başkanlık sisteminde, Başkanın hem cumhurbaşkanının hem de hükümetin yetkilerine tek başına sahip olacağını yineleyen Kamalak, başkanın, lideri olduğu partinin yasama organında çoğunluğa sahip olması durumunun yaratacağı sakıncalarında büyük risk olduğunu belirtti.
Yasama organında çoğunluğu da arkasına alan başkanın, hem üzerindeki düşürülme baskısından kurtulmuş olacağını hem de parlamenter sistemlerdeki muhalefetin kontrolü/denetimi minimuma ineceğinden, çok güçlü hale geleceğine dikkat çeken Kamalak, “Medyadaki tekelleşme de göz önüne alınınca, Türkiye gibi demokrasinin yeterince kurumsallaşmadığı ülkelerde siyasal yürütmeyi bu derecede güçlendirme sonucunu doğuracak olan başkanlık sisteminin otoriter rejimlere ortam hazırlayacağını ileri sürmek mümkün gözükmektedir” şeklinde konuştu.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ KURUMLAR ARASINDA TIKANMALAR YARATIR”
Başkanlık sisteminin yasama ve yürütme organları arasında çatışmalar ve tıkanmalar yaratma potansiyeli de taşıdığını söyleyen Kamalak, Türk parti sisteminin parçalanmışlık ve kutupluluk özellikleri dolayısıyla, başkanın ve Meclis çoğunluğunun farklı partilerde olması durumunda ise, başkan ile Meclis arasında çatışmaların, hatta tıkanmaların yaşanmasının çok büyük olasılık olduğunu belirtti. Türk siyasal kültüründe uzlaşma değil, çatışma ve zıtlaşmanın ağır bastığını ifade eden Kamalak, şöyle konuştu: “Çatışmanın özellikle yasama sürecinde görüleceği açıktır. Farklı siyasal partilere dayanan başkan ve Meclis çoğunluğunun kamusal politikalarının farklı olması doğaldır. Her ikisi de seçim meydanlarından gelecekler ve kendi gündemlerini yasama sürecine egemen kılmaya çalışacaklardır. Başkanın karşısında bulunan bir Meclis çoğunluğunun, onun politikalarını hayata geçirmesini engellemesi olasılığının yüksekliği, başkan ile Meclis arasında çatışmalara, hatta tıkanmalara yol açacağını ileri sürebiliriz. Türkiye'de istikrar çerçevesinde yapılması gereken, hükümet sisteminde değişikliğe gitmek yerine, öncelikle siyasal sistemin sorunlu alanlarına ilişkin 'meşru' düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sistemdeki sorunlu alanların başında, siyasal partilerde demokrasi, seçim sistemindeki aşırı dışlayıcılık ve hukuk devletinin zayıflığı gelmektedir. Bu düzenlemelerin yapılması, sadece hükümet sisteminin yapısında/işleyişinde değil, fakat Türkiye'de demokrasinin geliştirilmesine ve yasama ile yürütme organlarının daha sağlıklı işleyişine katkıda bulunacaktır” diyerek sözlerini noktaladı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Artan baskılar karşısında pes eden yönetim Yeşilova’nın ipini çekti...
Uğur ÖZGÜR / Bugün Mersin Gazetesi
Teknik Direktör Yüksel Yeşilova ile yolları ayırmak için fırsat kollayan Mersin İdmanyurdu Yönetimi, 4-2 kaybedilen Denizlispor maçı sonrası harekete geçti.. Yeşilova’nın öz ağabeyi tarafından Samsun’da bıçaklamasının ardından Federasyon ve Ak Parti kanadından gelen baskılar nedeniyle huzursuz olan yönetimin, Yüksel Yeşilova’yı gönderip, yerine Samet Aybaba’yı takımın başına getirmek için düğmeye bastığı öğrenildi..
Temsilcimiz Mersin İdmanyurdu’nda, Denizlispor yenilgisi tüm gerçekleri su yüzüne çıkardı.. Haftalardır Teknik Direktör Yüksel Yeşilova ile yollarını ayırmak isteyen kırmızı lacivertli yönetim, eline geçen ilk fırsatta harekete geçti.. Türkiye Futbol Federasyonu ve Ak Parti kanadından gelen baskılara artık daha fazla dayanamayan Ali Kahramanlı ve kurmaylarının, Yüksel Yeşilova’yı gönderip, yerine Samet Aybaba’yı takımın başına getirmek için harekete geçtiği öğrenildi.
Hatırlanacağı gibi Mersin İdmanyurdu teknik patronu Yüksel Yeşilova, Samsunspor ile deplasmanda oynanan karşılaşmada öz ağabeyi tarafından 6 yerinden bıçaklanmış ve maç yarıda kalmıştı. Tüm Türkiye’de ses getiren bu olay sonrası Yüksel Yeşilova’yı göndermek için düğmeye basan yönetim, özellikle taraftar ve yerel basın kanadından gelen yoğun baskı nedeniyle geri adım atmak zorunda kalmıştı. O günlerde Yüksel Yeşilova’nın arkasında durmak zorunda kalan yönetimin, şimdilerde yeni bir teknik direktör arayışı içine girdiği ve görüşmelerde bulunduğu Samet Aybaba ile prensip anlaşmasına vardığı öğrenildi..
Önceki gece TRT ekranlarında yayınlanan ve Öykü Sertel’in sunduğu Bank Asya 1. Lig Günlüğü adlı programa konuk olan Teknik Direktör Samet Aybaba, orada yaptığı konuşmada, bir takım ile prensip anlaşmasına vardığını kabul ederken, bu takımın Akdeniz’e kıyısı olan kentlerden birinin takımı olduğunu söyledi. Bilindiği gibi Bank Asya Ligi’nde mücadele eden takımlardan sadece Adanaspor ile temsilcimiz Mersin İdmanyurdu’nun Akdeniz’e kıyısı bulunuyor.
Tüm bu gelişmelerin ardından kırmızı lacivertli yönetim içinde de bölünmelerin yaşandığı edinilen bilgiler arasında yer aldı.. Bazı yöneticilerin Yüksel Yeşilova ile yola devam edilmesini savunduğu, ancak Başkan Kahramanlı ve Futbol Şube Sorumlusu Mehmet Işık’ın bu fikre karşı çıktığı öğrenildi.. Kendi aralarında anlaşmazlığa düşen yönetim cephesinde, bu hafta olmasa bile Kayseri Erciyesspor karşısında alınacak olası bir kötü sonucun ardından teknik direktör Yüksel Yeşilova ile yolların ayrılmasına kesin gözle bakılıyor.