Kızkalesi

Kızkalesi

Korikos sahil kalesinin 200 m. açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye  "Kızkalesi" denir. Büyük bölümü ayakta olan Kızkalesi'nin kuzey ve güney uçları sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 m.dir. Kızkalesi ile sahildeki kale denizden bir yolla bağlanmış, denizden gelecek saldırılara karşı önlem alınmıştı.Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi bugün İçel turizminin sembolü haline gelmiştir.
 
Kızkalesi Efsanesi

Korikos'ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır.
Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca "Kralım" der, Kızınızı bir yılan sokacak. Bu yazgıyı hiçbir şey bozamıyacak der ve siz dahi engel olamıyacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın üçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaliyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür.

Cennet 

Bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır.
Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V.yy'da Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. 
Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.



Cehennem Çukuru
  
Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindeki Cehennem çukuru da Cennet çöküğü gibi oluşmuştur. Ağız çember çapları 50 m ve 75 m, derinliği 128 metredir. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün olmamaktadır. Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsetmiştir. 

Cehennem

   Cennet Çöküğünün 300 m güneybatısında yer alan 200 m uzunluğundaki mağara sayısız dikit ve sarkıtlarıyla yörenin doğal  güzellikleri arasına girmektedir. 
Mitolojide, Olympos’lu tanrılar ile Titanlar arasında çıkan savaşta bu devler yenilir ve tanrıların başı Zeus’un buyruğuyla yerin derinliklerinde tutsak edilir. Toprak ana Gaia torunları olan Titanların intikamını Zeus’tan almak için bir ejder doğurur. İşte bu Typhon gövdesi kabuklarla örtülü, her bir gözü ateş püskürten, geçtiği yeri yakıp yıkan bir yaratıktır. Typhon Zeus’la bir savaşa tutuşur ve büyük bir mücadele sonunda Typhon yenilir ve Zeus onu daha sonra Sicilya adasında Etna Yanardağına kapatmadan önce geçici olarak Cehennem kuyusunda tutar. Cehennem Kuyusu, cehennem ya da Arasat diye adlandırılan bu kuyu Cennet Çöküğünün 75 m kuzeyinde kayaların arasında bulunmaktadır. 128 m derinliğindeki çukura iniş yoktur. Öte yandan mağaranın mitolojide çok önemli yeri olması buranın Typhon’un yatağı olduğuna inanıldığından gelmektedir.

Astım Mağrası

Astım Mağarası, Mersin Erdemli-Silifke hattı üzerinde, Cennet-Cehennem çöküklerinin 300 m güneybatısındadır. Yani aynı alanda bu üç yeri birden  görebilmek mümkün. Mağaraya inebilmek için içine döner bir demir merdiven yerleştirilmiş, döne döne iniyorsunuz 75 basamak civarı, dokuya yakışmasa da pek başka bir yolu da yokmuş ki böyle bir çözüm bulunmuş belli. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galerilerde çeşitli sarkıt ve dikitler var, o demir dönen merdivenden inince görülen manzaralar gerçekten etkileyici. 


Mağaranın astımlılara iyi geldiğine inanılıyor,her yerde bir şeye inanıldığı gibi.Nemli bir havası var,ortalama havasının %90 nemli olduğu söyleniyor.Mitolojide de ejderha Typhoon'un mekanı olarak kabul edildiği söyleniyor.Yine halkımız, çalışıp kazanmak yerine olur olmaz yerde dilek tutup beleş beklenti içine girdiği gibi, buralarda da dilek tutarmış, o yüzden dilek mağarası da denilirmiş.
  Mağaranın bir ucundan diğer ucu yaklaşık 500 metredir. Ve bu 500 metre çeşitli koridorlardan oluşuyor. Her koridor farklı ve diğeriyle alakasız şekillerle dolu. Mağaranın bir diğer adının dilek mağarası olmasının sebebi bu mağarada tutulan dileklerin gerçek olduğu inancıdır. Mitolojide Ejderha Typhon’un yaşadığı in olarak da geçen mağara’ya önceden çıralarla yakılan ateşlerle ya da el fenerleriyle  girilebiliyordu. Fakat köylülerin ve kaymakamın girişimleriyle önce jeneratör vasıtasıyla ardından da elektrik tesisatı ile mağaranın dört bir yanı aydınlatma sistemiyle ışıklandırılıyor.Mağara toplamda 500 metrekareyi bulan bir genişliktedir. Mağaranın içinde tavandan gelen su damlaları sürekli vücudunuzun çeşitli yerlerine isabet etmekte. Bu damlalar kalkerli yapıyı sarkıtlar şeklinde oluştururken tabanda da tarihi zaman içinde dikitlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.Mağaranın içi üç bölüme ayrılmış. Bu bölümler dilek, şifa ve huzur bölümleri. Mağara içinde yaz-kış 18 santigrat derece sıcaklık, %90 nem oranı, 762 milibar basınç var. Bu coğrafi ölçütler astım hastalarına uygun düşen değerler.Mağaranın Astım Mağarası olarak anılması bu yüzden. Eski çağlarda Antakya’ya da ismini veren Roma Kralı Antiochus’un kızı Anna’nın astım hastalığına yakalandığı ve şifa için bu mağarada kaldığı ve hastalığından kurtulduğu şeklindeki rivayete inanılır.Astımlılara şifa sunan mağara olarak bilinen bu yerde astım hastalarına iyi gelen nem ve hava özelliklerinin bulunduğu bilinmekte. Düzenli bir program içinde ve her defasında 4′er saatlik zaman dilimleri içinde kalmak şartıyla astımlı hastaların şifa bulduğu söyleniyor.Mağaranın girişi oldukça ilginç. Doğal yollarla 2 metre çapında oluşmuş bir çatlaktan 30 metre kadar aşağı iniliyor. Bu boşluğa yapılmış yangın merdiveni şeklindeki düzenek, mağaranın nem oranı yüzünden oldukça küflenmiş. Her attığımız adımda büyük bir şiddetle sallanan merdivenden aşağıya inmesi de heyecan dolu geçti. Ayrıca, daha merdivenlerdeyken nem vücudunuzu terletmeye başlıyor.Zorlu bir 30 metrelik inişimizin ardından mağaranın içerisindeyiz. Heykeltıraşın insan figürü yaparken yarım bıraktığı izlenimi uyandıran kayalarla dolu bir mağara desem yeterli olur herhalde. Sanki tabiat ana heykel sanatına soyunmuş.
Kimisi metrelerce uzunlukta yukardan aşağıya sivriliyor. Kar yağdığında evlerin çatılarından aşağı doğru oluşan buz sarkıklarını andıran şekiller her an üzerinize düşecekmiş izlenimi veriyor. Bazıları ise sanki kaya değil, yandıktan sonra eriyen ve rast gele dağılan mumdan farksız. Gördüklerinizin doğal oluşuna inanmak kolay olmuyor. Kayalar resmen eriyerek bu şekli almış gibi. Mağara ziyareti boyunca yarasalar bizleri hiç yalnız bırakmadı. Onların bu kadar nemli bir yerde nasıl yaşayabildikleri ise ayrı bir merak konusu.Oluşan sarkıkların 1 santimetreye ulaşması bile bin yılı alırken içeride ki 20 metreye kadar uzunluklarda olanlarını görmek tarihin yonttuğu bu mağarayı daha özel kılıyor. Mağarada bir zamanlama yok. Dilediğiniz kadar gezmeniz mümkün fakat nem oranın yüksek oluşu sizi içeride 15 dakikadan sonra aşırı derecede rahatsız etmeye başlıyor